Yerel seçimlerin sonuçları, nasıl yorumlanırsa yorumlansın genel seçimlerin bir ihtiyaç haline geldiği anlamına gelmez, hele dünya bu haldeyken…
“Dünyanın hali neymiş?” diyorsanız, bir alıntı yapmama izin verin. Kaynak, Peter Zeihan’ın “Tesadüfi Süper Güç: Amerika’nın Yeni Üstünlüğü ve Yaklaşan Küresel Felaket” isimli kitabı:
“Uluslararası ekonomi geriliyor ve daralıyor. Gelişmiş dünyanın sermaye fazlasının kaybı ve gelişmiş dünyanın tüketim demografisi, dünya çapında ister devlet ister özel olsun her ekonomik varlık üzerinde sert kararlar almaya zorlayacak.”
Kendisine “ekonomik analizci” diyen herkesin yorumuna elimde tuzlukla koşmuyorum. Ne var ki Peter Zeihan’ın, dünyanın önümüzdeki birkaç yıl içinde içine düşeceğini tahmin ettiği “ekonomik bunalım” ile onun getireceği siyasal anlaşmazlıklar ve hatta askeri çatışmalarla ilgili öngörüleri, daha şimdiden her gün haberlerde doğrulanmaya başladı. Zeihan’ın karamsar tahminleri sağlam bir analize dayanıyor:
“Hem ham hem de nihai malların tüketimi hızla düşecek. Geçimleri ihracata dayalı ülkeler ölçülemez derecede acı çekecek. Gelişmiş dünyada nihai mallara yönelik talebin düşmekte olması, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki firmaları ve işçileri yoksulluğa sürükleyecek. Küresel talep daha da düşecek çünkü küresel üretimi mümkün kılan altyapıya ve endüstriye giden girdiler azalıyor.”
Yerel seçimlerin ülkede bir “değişim” arzusu bulunduğunu gösterdiği inkar edilemez. Bu satırların yazarı da, gençlik yıllarının sadece Süleyman Demirel ile dolu olmasına tepki göstermiş, Mehmet Ali Aybar’da, Bülent Ecevit’te değişim aramıştı. Kaldı ki bu yerel seçimlere katılımın düşmüş olması, bir seçmen memnuniyetsizliğinin yansımasıdır.
Ancak yeni başkanlık sistemiyle kurulmuş olan Cumhurbaşkanlığı Hükümeti’nin öncelikleri ve küresel felaketlerin göz göre göre yaklaştığı bu ortamda sağladığı istikrar; yerel yönetimlerin daha etkin olması talebinden çok daha büyük bir öncelik taşıyor. “İstikrar” ortalama ömrü 7 ay olmayan, tersine planı ve programı olan bir yönetim gerektiriyor.
Türkiye bir deprem ülkesi ve ne acıdır ki, bizden çok daha şiddetli depremlere sahne olan ülkelerde, deprem artık afet olmaktan çıktığı halde, ülkemizde gereken önlemler alınmış değil. Sadece bu durumun devamı bile yerel yönetimleri önemli kılıyor.
Ne var ki şu gerçeği unutamayız: Depreme dayanıklı kentlerin inşası, mevcut yapıların dönüşümü, merkezi hükumetin çok sağlam bir hazineye, bu hazinenin istikrarlı bir gelir-gider dengesine sahip olmasını gerektirir. Depreme dayanıksız milyonlarca konutun, kamu hizmet binasının güçlendirilmesi, ya da yıkılıp yeniden yapılması, birkaç belediyenin, “Şu kadar bin kişiye deprem desteği olarak şu kadar bin lira vereceğiz” ciddiyetsizliği ile çözülemez.
Reddedilmeyecek olan, Türkiye’nin savunma ve enerji gibi, dövizimizi kurutan birer önemli kalem olmaktan çıkartılarak, kendi kendine yeterli olduğumuz alanlar haline getirilmesi gerektiği gerçeğidir. Türkiye’nin dünya finansman tablolarında, ele-güne avuç açan bir ülke olmaktan çıktığını gördük; şimdi bu alanda da sağlam bir yapıya kavuşmak için kesintisiz çalışma zamanıdır.
Ki, depreminden emeklilerin maaşına, Ankara’nın kasasında yeterli kaynak bulunsun; yerel yönetimlerin eksikleri, açıkları telafi edilsin. Zeihan’ın “geçimleri ihracata dayalı ülkeler” dediği grupta yer alan Türkiye’nin, uzun yıllar, en azından önümüzdeki seçimlere kadar geçecek dört yılda, en büyük mal varlığı, en değerli unsuru, “istikrar” ve kendine yeterlik çabalarına kesintisiz devam etmesi imkanıdır.
Gerçi yerel seçim sonuçlarına bakarak genel seçim talepleri çok yaygın olmadı ama zaman, artık seçim zamanı değil huzurla, kolları sıvama zamanıdır.
GÜNDEM
14 Ekim 2024SPOR
14 Ekim 2024GÜNDEM
14 Ekim 2024SPOR
14 Ekim 2024SPOR
14 Ekim 2024GÜNDEM
14 Ekim 2024GÜNDEM
14 Ekim 2024